İletişim Sanatı: Artık her şeyi, sanat olarak addetmek gibi bir şeylere anlam yükleme amacımız olabiliyor. Birçok farklı örnek gösterebiliriz. Mesela ‘’İnsanları tanıma sanatı’’, ‘’Konuşma sanatı’’, ‘’Kafaya Takmama Sanatı’’ vb gibi… Bu tarz anlamlandırma, payelendirme amaçları her ne kadar abartı olsa da, içinde güzel bir nüve vardır. Öğrenme, deneyimleme, kazanma nüvesi. Tabii ki bir doktorluk sanatı, mimarlık sanatı gibi olan öğrenme süreci değildir. Ancak yine de daha iyi konuşmayı öğrenmek ‘’Konuşma sanatı’’ adı altında anlamlandırılabilir. Dolayısıyla bir eyleme, bir disipline sanat anlamı eklediğimiz zaman, otomatik olarak bu anlam addedilmiş olan ‘’şey’’i öğrenilebilecek bir ‘’şey’’ olarak ihtiva ettiğimizi göstermektedir.
Toplumun, insanların en büyük sorunlarından bir tanesi, temel sanatları öğrenmemek diyebiliriz. Sanatın öğrenilebilen her ‘’şey’’ olduğunu göz önünde bulundurursak, temel sanatların, temel öğretilerin başına ‘’iletişim sanatı’’nı koymamızda hiçbir beis görmüyorum. Fakat sanıyorum ki insanlar iletişim konusuna sadece bir ‘’şey’’ olarak bakıp, sanat payesini pek yakıştırmıyorlar. Ve iletişimin basit bir aracı olarak hayatlarında yer almasına sebep oluyorlar. Hiçbir şekilde iletişimlerini geliştirme amacını gütmüyorlar. Oysaki insanın otantik kimliğini yaşayabilmesi, kendisini ifade edebileceği ortamda yeşerebilmesinin en önemli koşulu iletişimdir. Ve iletişim sadece bir alışveriş olgusu değildir. Bu sanatın sadece dinlemek ve konuşmak üzerine olduğunu söylemek basitçe iletişime ‘’şey’’ olarak bakmaktır. Fakat bu yazının konusu daha çok, bu sanatın en çok bilinen, herkesçe doğru yapıldığı sanılan ancak tamamen yanlış temeller üzerine inşa edilmiş olan ‘’dinlemek’’ kavramı üzerinedir. İnsanlar her zaman karşısındaki insanları doğur bir biçimde dinlediğini düşünür. Oysaki günlük gözlemlerinizle bile, insanların dinleme konusundaki zayıflıklarını, becerisizliklerini görebilirsiniz. Ve sizleri uyarmalıyım ki bir yerden sonra bu oldukça sinir bozucu olacaktır.
Ya O Değil De!
Bu söz öbeğini sıklıkla duymuş olabilirsiniz. Bir şeyler anlatıyorsunuzdur. Belki başınızdan geçen sizin için şaşırtıcı, heyecan verici olaydır. Ve duygularınızı sizinle ortak olarak yaşamasını istediğiniz bir arkadaşınıza kendinizi açıyorsunuzdur. Fakat karşı taraftan aniden ‘’Ya o değil de…’’ diye insanın kan kusmasına sebep olacak olan, mide bulandırıcı bir söz öbeği başlar. Sizin fikirlerinizin, duygularınızın, düşüncelerinizin hiçbir anlamı yokmuşçasına olayı hiçe sayan, terbiyesizce bir cümledir. Ve burada kişinin aslında dinlemediğini, sadece sırasını beklediğini görmüş olursunuz. Kişi kendi sırasını beklemiştir ve kendi sırası geldiği zamanda da karşısındaki kişiyi adeta hiçe sayarak kendi cümlesi ile ön plana çıkmıştır.
Nefes Almak Yasak!
Toplum beklememeye artık o kadar alıştı ki. Artık her şeyin hızlı olmasını o kadar çok istiyoruz ki! İletişimlerimize kadar bunu yansıtmaya başladık. İletişimlerimiz içerisinde karşımızdaki kişi tane tane ve yavaş konuştuğunda, o kişiden sıkılır olmaya başladık. Ve kişi -Allah korusun- konuşurken arada duraklayıp, düşünmek ve nefes almak için 2-3 saniye duraklasın, hemen mikrofonu alırlar elinden. Hemen o anda cümlelerinize çomak sokulur. Hemen insanlar araya girmeye başlarlar. Bunu deneyebilirsiniz. Cümlelerinizin ortasında 2-3 saniye durun ve nefes alıp devam etmeyi deneyin. Ve topu kaptırdınız!
İletişim kavramı çok uzun soluklu bir sanattır. Yaşadıkça yeni şeyler öğrenirsiniz. Ve güzeli, artık nefes almanızı yasaklayan bu kişilere karşı da püskürtme aracı geliştirirsiniz. Fakat ilk önce bu konunun, yani iletişimin bir ‘’sanat’’ olduğunu kabul etmelisiniz. Geliştirilebilir, daha iyi bir şekilde öğrenilebilir bir konu olduğunu kabul etmek zorundasınız. Bu bakış açısıyla, zaman geçtikçe yepyeni iletişim tarzları öğrenerek, gergin bir bedenin esneklik kazanıp çeşitli hareketleri yapabilmesi gibi, iletişiminiz de çeşitli insanlara ulaşabilecek kadar esnek olacaktır.